Geçenlerde Ali ile ODTÜ Yalıncak tarafına yürüdük. Yalıncak’ta bir pınar var, yaz kış durmadan akan iki kurnadan su akar, yazın sıcak günlerinde bu sudan içmek çok ferahlatır. Bu pınarın çevresinde en göze çarpan ağaçlar söğütler. Bunlardan biri pınar suyunun ayağında, tüm haşmetiyle her sene biraz daha uzayarak, incecik dalları nazlı nazlı salınarak bana moral verir. Kimbilir kaç yaşında ve dimdik. Aynı alanda böğürtlenler, meşeler ve diğer başka ağaçlar var. Umarım pınarın suları kesilmez ve buradaki güzellikleri uzun seneler sularıyla besler. Buralara gelen insanlar da bu güzelliklerden beslenir ve güzel eserler üretirler. Hatta bu alanda bir yaz akşamı güzel bir konser bile hayal ettim. Arka planda şırıl şırıl su sesinin eşlik ettiği.. Belki şairler burada doğaya yönelik şiirler yazar, ressamlar resim yaparlar. Çocuklarla doğada gözlemler yapılır, değişik mevsimlerde neler oluyor gözlemleyebilirler. Kuşlar, ağaçlar, çiçekler, böcekler, güneşin doğuşu, batışı. Yalıncak yolunda hala ayakta kalan badem ağaçları da çiçek açmış. Öyle özenli bir güzellik ki, bıkmadan usanmadan bu döngüyü sürdürüp duruyorlar. Doğa öğretmeninin bilgeliği, güzelliği, bolluk ve bereketi hepimize iyi gelir.
Başlıktaki ‘Resilience’ kelimesi de nereden çıktı dediğinizi duyar gibiyim. Bu sözcüğü ilk kez ”Transition Town- Geçiş Kasabası’ hareketiyle duymuştum. İngiltere’de Totnes isimli kasaba ilk Geçiş Kasabası. Amaçları da iklim krizine- petrolün tükenmesine karşı dayanıklı olmak için yapılabilecekleri araştırmak, bunları hayata geçirmek. Transition Network yaygın bir şekilde çalışmalarını sürdürüyorlar. Belki ilerde bu konuda da bir şeyler yazarım. Resilience’ın dilimizde tam karşılığını bilmiyorum. Sözlükte resilience için dirençlilik, mukavemet, değişime ayak uydurma, çabuk iyileşme gücü, zorlukları yenme gücü, esneklik vb. pek çok sözcük yazılmış. Ben resilience için esnek dirençliliği seçtim. Dayanıklılık da olabilir ama esneklik önemli bir boyut gibi geliyor. Yaş bir dalı elinizde bükmeye çalışırsanız kırılmaz ve uyguladığınız kuvvet aşırı değilse bıraktığınızda eski haline döner. Oysa kuru bir dala benzer kuvveti uyguladığınızda dal çat diye kırılabilir.
Şimdi dönelim bizim Yalıncak’a. Biraz önce örnek verdiğim güzel ve ayakta dipdiri duran ağaçların yanısıra aynı alanda 3 tane daha ağaç var ki bunlar adeta esnek dirençlilik örneği. Pınarın bulunduğu alana girerken solda bir dut ağacı var. Bir kaç sene önce sanırım yıldırım düşmesi sonucu kavrulmuş, gövdesi simsiyah olmuştu. Aradan geçen zamanda bu talihsiz kazadan hiç eser kalmamış ve ağaç bahar hazırlıkları içinde, dallarda filizler, yeni sürgünler.. Alana girerken sağ taraftaki dut ağacı da çok yaşlı olmalı, gövdesi boşalmış, hatta birileri getirip gövdedeki oyuğa koca bir taş koymuşlar. Biz de bu taşı gövdeden çıkarttık. O dut ağacı da bu bahar sapsağlam ve bahar hazırlıklarına başlamış bile. Ama beni en şaşırtan ve bu yazıyı yazmama neden olan da o ayaktaki söğütün kardeşi olduğunu sandığım onun kadar haşmetli diğer söğüt ağacı. Ağaç çok yaşlı olmalı, belki de diğer söğüt ağacı kadar şanslı konumda değil, sudan uzak ve yeterince su alamıyor. Evvelsi sene gövdesinin yarısını oluşturan büyükçe bir kısmı ağaçtan ayrılarak yere yığılmış. Geçen sene bunu görünce epey üzülmüştüm. Bu ziyarette o yere düşen parçadan filizler çıktığını, hatta iki tane ağacın oluştuğunu görünce çok sevindim. Ağacın etrafında da yerden çıkan çok fazla filiz vardı. Tüm bu canlılık esnek dirençlilik değil de nedir!!!
Kendi kendime doğadan öğrenecek çok şey var dedim. Esnek dirençliliği de doğadan, ağaçlardan öğrenmeliyiz. Umarım bu yaz çok kurak geçmez de bu oluşumların büyük bir kısmı hayatta kalır. Bu mevsimde ve her mevsimde Yalıncak, pınar, ağaçlar, kuşlar çok güzel. Mutlaka gidip görün, onlarla konuşun, sevdiklerinizle gidip onların da bunları deneyimlemesine katkıda bulunun….